5/29/2012

MEN IN BLACK III (SİYAH GİYEN ADAMLAR 3)



Çok büyük fanı olmasam da sevdiğim serilerdendir MIB. Bu film de vizyona girmeden önce fragmanını bir iki kez izleyip ‘aaa hiç de heyecan verici değil lan’ falan demişliğim, ilk iki filmi tekrar bi izleyip ön hazırlık yapıp ‘aaa ilk iki film de hiç tat vermedi yahu’ diye şaşırmışlığım da var ama Will Smith bu, boru değil! Zaten kendisi filmin “en”, ve maalesef “tek” kayda değer artısı. Filmde iki tane 30 dakikalık ‘tempo sorunlu’ sekans var. En başta tanıtılan kötü uzaylı ilgi çekici değil, ilk iki filme nazaran fena olmayan hikaye bir iki yerde feci kopuyor ve ikinci yarıda dahil olan yan karakterler falan inanılmaz anlamsız. Hal böyle olunca, kendinizi Josh Brolin ve Will Smith’in kusursuz oyunculuğunda güzel mimik ve espri arayıp filmden zorla keyif alırken bulabilirsiniz. Bence izlenmese de olur ama illa izlemek istiyorsanız  da arkadaşınızla gidin ki, kaçırdığınız az ve öz esprili anda yanınızda o anı sizin için yakalayacak biri olsun! Lady Gaga esprisini kaçırmamalısınız çünkü!

MAN ON A LEDGE


Sam Worthington muhteşem bir yüz. Onun oynadığı filme insan ister istemez ilgi göstermek zorunda kalıyor. Avatar, dünyanın en kötü filmi Clash of the Titans (Titanların Savaşı)  ve yüzyılın en kötü Terminatör filmi gibi devasa yapımlarda boy göstermesi bir yana, iyi oyunculuğu bir yana, enfes suratı bir yana. Nicolas Cage’i ele alalım. O nasıl hem çirkin hem de boktan oyuncuysa, bu da tam tersi. Oldu mu bu karşılaştırma? Sanmıyorum. Neyse. Filmin konusu şu: 

Hassktr, filmin 'konusu şu' diyip paragraf mı bitirilir olum. Olmadı, baştan. Filmin konusu şu: Haksız yere hapis yatmış bir polis, intihar etmek için bir New York gökdeleninin yirminci katına çıkar. Ama aslında intihar etmek istemekte midir, yoksa asıl planı gizleyebilmesi için bir oyun mudur? Aksiyon ve ilk yarım saatte çok iyi işleyen dağınık anlatım finale kadar çok iyi tırmandırmış gerilimi. Müzikler falan da mükemmel. Ed Harris ve Elizabeth Banks gibi isimler de kadroda. Filmin finali biraz fazla beyinsizce, ama genel gidişattan alınan o ‘Amerikan aksiyon dizisi’ tadından ötürü bu kusuru yok sayabilirsiniz diyorum. Tam bir ‘ovvv adamım, çıldırmış olmalısın’ pop corn eğlencesi.

5/22/2012

MOONRISE KINGDOM



Wes Anderson’ın yönettiği ve R.Coppola ile birlikte yazdığı Moonrise Kingdom, tam bir yıldızlar geçidi. Bruce Willis, Bill Murray, Edward Norton ve kısacık rolüyle ağzımıza bir parmak bal çalıp kaçan  Tilda Swinton (bu deyimin artık değişmesi lazım, 'bal' çok demode olmadı mı artık? yerine 'nutella' deme vaktimiz geldi de geçiyor bence) bir yana, filmin ana karakterlerini canlandıran 2 çocuk oyuncu bir yana. 90 dakika boyunca bu mütevazi ama kusursuz oyunculuk gösterisini izlerken filmin sonuna nasıl geldiğinizi anlamanız güç olabilir. Filmin hikayesi de, anlatımı da son derece naif; 60’lı yılların Amerika kırsalında yaşayan başarısız bireyler, ebeveynler ve onların çocukları. Bu çocuklar toplum içinde ‘tuhaf’ bulundukları için dışlanmakta, dışlandıkça hırçınlaşmakta, hırçınlaştıkça daha da uzaklaşmakta ve en sonunda çareyi ortadan kaybolmakta bulmaktadır. Genelde masalsı ve şirin bir anlatımı olsa da, bazı yerlerde kahkahayı bastıracak kadar da komik. Yanımda Güzin Hanım film boyunca kıkırdayışıma sinir oldu mesela. Ha, gülünce ses tonum ‘kesimden canhıraş kaçan bir tavuğa’ dönüştüğü için de sinir olmuş olabilir, bilemiyorum :) Özellikle dünya film tarihinde görüp görebileceğiniz en şirin ‘kulak delme ve küpe takma’ sahnesi için bile bu filmi kesinlikle izlemelisiniz. Bu filmle ödüle doyamayasın e mi Anderson.
Dördünüzü de yerim lan

5/14/2012

21 JUMP STREET (LİSELİ POLİSLER)

Şu yeni nesil Amerikan komedileri var ya; hani yönetmenleri genç, oyuncuları genç, espriler çok daha kaba ve çok daha cesur...Hah işte bu da onlardan. Superbad, Scott Pilgrim vs the World, Kick-Ass falan filan sizi güldürmüş filmlerse bunda da eğlenirsiniz diye düşünüyorum. Zaten bir Jonah Hill gerçeği var, insan ister istemez filme devasa bir sempatiyle yaklaşıyor bu oyuncunun ismini görünce. Filmin yönetmenleri Phil Lord ve Chris Miller da oldukça genç insanlar. Köfte Yağmuru (Cloudy with a Good Chance of Meatballs) çok beğendiğim bir animasyondur, bu ikilinin elinden çıkmıştı o da.

Amerikan filmlerinde çok sık karşılaştığımız 'sporda başarılı ama kafası basmayan yakışıklı' ve 'akıllı ama şişko, kızların ilgisini çekemeyen' liseli genç stereotiplerin üstünden ekmek yemeye çalışan, uzun süresine rağmen nadiren sıkan, ortalamanın üstünde bir komedi 21 Jump Street. Bu bahsettiğim ikili, aynı polis departmanında çalışırken partner olurlar ve ilk görevleri gereği mezun oldukları liseye gönderilirler. Kimliklerini gizli tutup, birer lise öğrencisiymiş gibi arkadaş çevresi edinip, uyuşturucu trafiğini önlemeleri gerekmektedir. 

Filmin başlarındaki 'başarısız polis' tripleri inanılmaz eğlenceli. Kahkaha üstüne kahkaha attım resmen. Sonrası biraz tekdüzeleşiyor maalesef; evde parti sahneleri, okuldaki geyikler ve komiklikler, beklenen 'ağır çekim komik anlar', sona doğru iyice tırmanan aksiyon vs hep bildiğimiz şeyler. Ama bu, filmin güldürmediği anlamına gelmez tabii. Başlarında güldüğüm kadar ortalarında ve sonlarında da gülmeyi dilerdim ama mesela beden eğitimi öğretmeninin kopmuş penisini görünce verdiği tepki kesinlikle görülmeli :) Veya güvercinli limuzin sahnesi, enfesti o da :) İyi iyi, Jonah Hill ve herifin oynadığı her filmde karakterini küçük düşürdüğü anlardaki 'çocukluğa ve travmalarına geri dönüş' samimiyetinin hatrına 10 üzerinden 6 değil, 7 veriyorum. Mucks.

Bu arada dip not: Film, adını eski bir suçla mücadele dizisinden almış. O dizide oynayan çok ünlü bir yıldızın, bu filmin sonlarına doğru bir anda orta çıkıp sürpriz yapması da o dizi için yapılmış bir saygı duruşu olsa gerek.

SAFE (KORUYUCU) / JASON STATHAM

Bir 'sinirli bakış ve karizmatik ses' dolu Jason Statham filmine daha hoş geldik. En sonda söylemem gerekeni en başında söylüyorum ki beklentilerinizi ona göre suya düşürün: Filmde Jason toplam 2 saniye çıplak görünüyor ve o da sadece omuzları! Hiç sevişme sahnesi de yok. Sadece aksiyona mahkumuz anlayacağınız. Sonra 'yok efendim, Jason dediler geldik, ne kas gördük, ne kol bacak, hayal kırıklığı' falan diye üzülmenizi istemem.

Konusu kısaca şu: Mei isminde ne sevimli ne de şirin küçük bir kız, aklında sayı tutma ve hesap yapma konusundaki becerisinden ötürü hem Çin mafyasının, hem Rusların, hem de pis işlere bulaşmış New York polislerinin...amaaaaan neyse; böyle aşırı özel, süper orjinal bir şey işte.

Film çok sıkıcı. 90'ların başında olsaydık, kalabalık lüks restoranların silahlı adamlarca savaş alanına dönüşünü hala ilginç bulsaydık bu filmi beğenebilirdik mesela. Ne dövüş sahnelerinde kareografi var, ne de silahlı çatışmalarda üzerine düşünülmüş bir detay. Hele bir finali var ki, olmaz olsun. Vaktinizi bu filmle harcamayın derim ben. Gidin daha iyi Jason Statham filmlerinin DVD'lerini falan alın. Mesela Lock, Stock and Two Smoking Barrells olabilir, Crank olabilir, The Bank Job olabilir, The Transporter olabilir, hatta pek ön planda olmasa da Snatch bile olabilir. Şimdi bu Jason Statham kişinin bir fotosunu da paylaşıp kendisini affedelim:
çekme lan karnını içeri!



5/05/2012

THE AVENGERS (YENİLMEZLER)


Eğer bir superhero filmi iyiyse çok mutlu oluyorum arkadaş! Adeta kuzenim istediği üniversiteyi kazanmış gibi, aldığım kulaklık 3 ayı doldurduğu halde bozulmamış gibi çılgın bir sevinç dolduruyor içimi! Bu 2,5 saatlik filmden sonra da tam olarak bunu hissettim sevgili çok az ama çok öz blog okurlarım :)
Joss Whedon'un (toy story, buffy, serenity ve cabin in the woods -e oha demi, bence de oha) yazarları arasında bulunmakla kalmayıp ayni zamanda yönettiği bu aksiyon ve görsel efekt zengini film, şaşırtıcı biçimde diyalogları ve kurgusuyla da fazzzzlasiyla tatmin ediyor efem. Şöyle diyim, bu film tüm Hulk, Iron Man ve elbette zaten boktan olan Captain America ve Thor filmlerinden bin kat daha eğlenceli ve esprili. Özellikle Hulk ve Iron Man (Robert Downey jr s.a.v) filmi uçurmuş resmen. Scarlet Johansson'ın elinde tabanca ile ateş ederken biraz iğreti durması ve Loki'nin çok daha etkileyici bir yüze sahip bir oyuncu tarafından oynanmasi gerektiği gerceği (biri Jared Leto mu dedi?) dışında filmin bir eksi yanının olmadığını düşünecek kadar beyni yıkanmış bir düzeyde beğendim filmi, onu da belirteyim :)
Trump Towers'taki LG Özel gösterime gelen tuhaf takım elbiseli davetliler arasinda paçoz Transformers ve Spiderman tişörtlerimizle en cool insanlar bizdik ayrıca, kimse kusura bakmasın. Ha bi de Diablo tisortlu birisi vardi sanırım.
Film enfes, izlemeyen yavaşça kendini tozlu raflara kaldırsın bi.
Öl de öleyim, demirimsin, adamın dibisin!