(scroll a bit further down for English)
Ulrike Böhnisch’in yönettiği bu belgesel, bizi eşcinsel
erkeklerin dişlerine ve kurumuş dudaklarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Belgeselde konuşmayı kabul eden bu insanların, yüzlerinin görünmesini
istemedikleri için film boyunca sadece çenelerini, bazen kafalarının arkasını
izlemek ve bozuk İngilizce’lerine maruz kalmak sinir bozucu olsa da, biraz
sakin kafayla ‘neden?’ diye düşününce yürek burkucu, çirkin gerçek insanın
yüzüne tokat gibi çarpıyor: Korkuyorlar. Sadece toplumdan veya ordudan değil, ailelerinden
ve onlardan gelecek tepkilerden korkuyorlar. Belgesel boyunca, üç dört eşcinsel
erkekten Türkiye’deki zorunlu askerlik ile ilgili ne düşündüklerini, gitmemek
için ne tür aşağılayıcı aşamalardan geçtiklerini, gidenlerden de neler tecrübe
ettiklerini dinliyoruz. Biz onları dinlerken, yönetmen de bizi insanın içini
acıtacak derecede çirkin ve moral bozucu semt manzaraları eşliğinde Istanbul ve
Ankara’nın ‘kötü’ bölgelerine zorunlu bir yolculuğa çıkarıyor. Çürük, sadece
askere gitmemek için alınan rapora verilen isim olmaktan çıkıp, sistem ve
yaşadığımız çarpık şehirler için Böhnisch’in bir yorumu oluyor adeta: ‘Siz
çürüksünüz’ diyor. Bu belgeselde anlatılanları ilk kez duymuyoruz belki, ve
Çürük çok yeni bir şey sunmuyormuş gibi görünebilir, ama aslında sunuyor.
Ayrımcılığa, resmiyete dökülmüş bu rezalete ve aşağılamaya karşı atılmış başka
bir çığlık sunuyor. Dün salonda oturanlar, yönetmenin ve belgeselde konuşmuş
eşcinsel erkeklerin söyleyecekleriyle zaten aynı fikirde olan insanlardı.
Umarım bu cesur çığlık, Çürük ve benzeri
filmler ‘underground’ kalmayı kesip daha fazla popülerleşir ve bu
şekilde belki bi olasılık ‘kör taraf’a da ulaşır, ordaki insanların bakış
açısını değiştirir. Ulrike’yi bu cesur belgeselinden ötürü tebrik ediyorum.
-----
Directed by Ulrike Böhnisch, this documentary takes us deep
into the teeth and dried lips of gey men. That’s totally because they don’t
want their faces to be seen. It’s seriously annoying to watch their jaws and
listening to their broken English till the end, however; when you give some
thought to why they don’t want to show their faces, the ugly and heartbreaking
truth hits you in the face: They are scared. Not only of the society and the
army, but also of their families and their reactions, which is even more disheartening.
Throughout the documentary, three or four homosexual guys tell us what they
thin or have experienced about/during the mandatory military service in Turkey.
In the meantime, the director forces us to take a tour around gruesomely ugly,
demoralizing sceneries from the rough parts of Istanbul and Ankara, creating a
gloomy atmosphere, which I loved. Although we’re familiar with this kind of
stories and Çürük might look like it offers nothing new, it actually does. It
offers another brave scream against discrimination and official humiliation. I
believe people sitting in the theater yesterday already agree what the director
and the people in the documentary have to say, but I hope Çürük and more films
like this will become more and more popular and less underground so that it
might, just might, reach to the ‘blind side’ and at least start changing
people’s perspectives. Congratulations Ulrike, for this brave documentary.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder