2/22/2012

ÇÜRÜK - THE PINK REPORT - !f ISTANBUL


(scroll a bit further down for English)

Ulrike Böhnisch’in yönettiği bu belgesel, bizi eşcinsel erkeklerin dişlerine ve kurumuş dudaklarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor. Belgeselde konuşmayı kabul eden bu insanların, yüzlerinin görünmesini istemedikleri için film boyunca sadece çenelerini, bazen kafalarının arkasını izlemek ve bozuk İngilizce’lerine maruz kalmak sinir bozucu olsa da, biraz sakin kafayla ‘neden?’ diye düşününce yürek burkucu, çirkin gerçek insanın yüzüne tokat gibi çarpıyor: Korkuyorlar. Sadece toplumdan veya ordudan değil, ailelerinden ve onlardan gelecek tepkilerden korkuyorlar. Belgesel boyunca, üç dört eşcinsel erkekten Türkiye’deki zorunlu askerlik ile ilgili ne düşündüklerini, gitmemek için ne tür aşağılayıcı aşamalardan geçtiklerini, gidenlerden de neler tecrübe ettiklerini dinliyoruz. Biz onları dinlerken, yönetmen de bizi insanın içini acıtacak derecede çirkin ve moral bozucu semt manzaraları eşliğinde Istanbul ve Ankara’nın ‘kötü’ bölgelerine zorunlu bir yolculuğa çıkarıyor. Çürük, sadece askere gitmemek için alınan rapora verilen isim olmaktan çıkıp, sistem ve yaşadığımız çarpık şehirler için Böhnisch’in bir yorumu oluyor adeta: ‘Siz çürüksünüz’ diyor. Bu belgeselde anlatılanları ilk kez duymuyoruz belki, ve Çürük çok yeni bir şey sunmuyormuş gibi görünebilir, ama aslında sunuyor. Ayrımcılığa, resmiyete dökülmüş bu rezalete ve aşağılamaya karşı atılmış başka bir çığlık sunuyor. Dün salonda oturanlar, yönetmenin ve belgeselde konuşmuş eşcinsel erkeklerin söyleyecekleriyle zaten aynı fikirde olan insanlardı. Umarım bu cesur çığlık, Çürük ve benzeri  filmler ‘underground’ kalmayı kesip daha fazla popülerleşir ve bu şekilde belki bi olasılık ‘kör taraf’a da ulaşır, ordaki insanların bakış açısını değiştirir. Ulrike’yi bu cesur belgeselinden ötürü tebrik ediyorum.
-----
Directed by Ulrike Böhnisch, this documentary takes us deep into the teeth and dried lips of gey men. That’s totally because they don’t want their faces to be seen. It’s seriously annoying to watch their jaws and listening to their broken English till the end, however; when you give some thought to why they don’t want to show their faces, the ugly and heartbreaking truth hits you in the face: They are scared. Not only of the society and the army, but also of their families and their reactions, which is even more disheartening. Throughout the documentary, three or four homosexual guys tell us what they thin or have experienced about/during the mandatory military service in Turkey. In the meantime, the director forces us to take a tour around gruesomely ugly, demoralizing sceneries from the rough parts of Istanbul and Ankara, creating a gloomy atmosphere, which I loved. Although we’re familiar with this kind of stories and Çürük might look like it offers nothing new, it actually does. It offers another brave scream against discrimination and official humiliation. I believe people sitting in the theater yesterday already agree what the director and the people in the documentary have to say, but I hope Çürük and more films like this will become more and more popular and less underground so that it might, just might, reach to the ‘blind side’ and at least start changing people’s perspectives. Congratulations Ulrike, for this brave documentary.  

Hiç yorum yok: